26 Mart 2012 Pazartesi

HAFTANIN ALKIŞLARI

* Hangi test kitabını alsam ki yahu diye bakarken, "bunlar para tuzağı boşver alma" diye beni vazgeçiren kitapçıma,


* Denemeden sonra soru çözüm kitapçığı veren güzel kursumun, kitapçıktaki bir sorunun çözümüne
"...eğer kafadan hesaplamaya kalkarsanız yanlış yaparsınız ki bunu bu soruda gördünüz." 
şeklinde açıklama yapan hocasına,

* Çocuk parkında oynarken "ben gidiyom gülüm" diyerek bir anda oturduğu tahterevalliden fırlayıp karşısındaki kızcağızı yere çatt diye çarptıran ve gülme krizine giren, sadece 5 yaşındaki çocuğa,

* Sözlük yazarlarının takip ettikleri bloglar başlığına, okuduğu iki blogdan biri olarak bloğumu yazıp beni onurlandıran Rubi'ye. 

* Deneme sınavında kendi kendine gülme krizine giren bana,

haftanın alkışları geliyor efendim, gelmez mi? :)


19 Mart 2012 Pazartesi

Sevgilim Güneş

Bulutsuz, masmavi bir gökyüzüyle mis kokulu bir havada yazı yazmak ne güzelmiş. Ne kadar özlemişim, beklemişim. En çok beklenen en çok mu sevilir acaba? Ya da en az sahip olunan şey? 


Yazı az kışı çok geçen bir memlekette, yazı daha az geçecek olan bir memlekete gidebilecek olmanın korkusundayım şu ara. Bir kaç ay sonra belki de hiç güneşsiz bir yerde olacağım. Korkunç geliyor bunu düşünmek. Sonra bencillik ediyorum diyorum kendi kendime; çünkü herkese ulaşmak isterdim. 


Güneşi olmayanlara güneş, yazı olmayanlara yaz, umudu olmayanlara da umut, hepsi olabilir miyim ki? 


Ve tüm bunları yazarken, rüyama bile baharın geldiğini hatırladım. Rüyamda güneşli, yemyeşil bir yerde, böyle yüksekte kalmış, yokuşu bol bir sokakta, beyaz bir evim ve her yerde mor çiçekler vardı! Anlatamam ama nasıl bir güzellikti. Googleda o çiçeklerin adının ne olduğunu hatırlamaya çalışırken, şu iki fotoğrafı buldum. İlki öyle çok benziyor ki gördüğüm rüyadaki yere, ev beyaz olsa, tamam. İkinci fotoğraftaki ev ve yokuş, ilk fotoğraftaki bütünlük ve yeşillik bir araya gelirse şayet, gittiğim yerde bulabilirsem, ahh ne mutlu bana!


Nereden gelmiştim buraya? Evet güneş, güneş benim sevgilim. Sonra çiçekler, sonra gelecek umutları...


Fotoğraf, İlyas Kaptan'ınmış. Burgazada'da Bahar.
Bu da kaynağı.

Bu fotoğraf da Kınalıada'dan. Kaynak da burada.

Şarkılı olsun tabi ki!

11 Mart 2012 Pazar

Anlatacak hikayelerim bitmedi henüz, ben geldim.

Bugün 5 haftalık aile danışmanlığı eğitimim bitti. Onca zaman sonra, nihayet hafta sonları evimde olabileceğim. Sabahın bir saatinde herkes uyurken koşturmama gerek kalmayacak, ohh miss! Bu koşuşturmacanın arasında bir de "etkili iletişim" konulu bir seminer sunumu yaptım. Oyy ne yorucuydu! (not, odur budur bilmiyorum da beni ilgilendiren bir 'doçentin' övgüsü/yergisidir, saygılar efendim!)


Gelelim bugüneee... Üç tane kitap aldım ben bugün kendime. Nasıl mutluyum anlatamam, onlara sarılıp uyuyabilirim, o kadar :)) Kitap beni en çok sevindiren şey. Uzun zamandır da kendime hediye almamıştım, şahane oldu! Okumakta geciktiğimi düşündüğüm kitaplar. Ama güç olmasın, önemli olan da bu değil mi?


ilk kitabım:
Ahh keşke, semineri sunmadan önce bulabilseydim bu kitabı... Bildiğiniz cevher bu! Seminer hazırlığında olanlar varsa, mutlaka yararlansın... Çok hikaye var içinde, ilgi çekebilecek çok fazla anlatım var. Tabi okumadım daha ama, şöyle bir karıştırmam yeterli oldu.








İkinci kitabım:
Kitabı çok beğendiğini söyledi güvenebileceğim birkaç insan. Yoksa beğenilen kitaplardan uzak durmak gibi bir huyum vardır. Onlar tamam dediyse, güzeldir. Ayrıca beni etkileyen, arka kapak yazısının ilk iki kelimesiydi. Benim en çok önemsediğim iki değer/varlık/zenginlik: "Ümit ve merhamet." Böyle başlıyor yazı...








Üçüncü kitabım: 
Bakın "başlarken" bölümünün ilk cümlesine: "BU AKŞAM YEĞENİMİN YANINA yatıp saçlarını okşadığımda bu kitabı yazmaya karar verdim." bingo cümle değil mi beni etkilemek için? :) Ben bu cümleyi okurken bile ağlamaklı oluyorum. Hayatımda en çok sevdiğim şeyler, cücüklerim. En çok istediğim şey kitap yazmak. ikisi bir arada!








Bir gün kitap yazabilecek kadar "olur" muyum ya da "bilir" miyim, bilmiyorum. Ama çok istiyorum. 
Hafta sonu, Çağla cücüğünü kütüphaneye götürdüm. Bayıldı resmen, iki gündür bir daha "küpüthane"ye gidelim diye ağlıyor. Keşke beni de 2,5 yaşındayken kütüphaneyle tanıştıran bir teyzem olsaydı. Belki o zaman, o en çok istediğim şeye daha yakın olurdum, kim bilir...

hayat, aşk, nefes.
şarkılı olsun tabi ki! anlatacak hikayelerim bitmesin hiç.