31 Ocak 2011 Pazartesi

UÇURTMA AVCISI


Bu sahne UÇURTMA AVCISI'ndan. Kitabını okuduktan sonra, uzun zaman bekledim izlemek için. Açtım sonra her defasında ağlaya ağlaya geri kapattım izleyemeden. 
Önceki gün nihayet izleyebildim, hüngür hüngür tabi o ayrı mesele. 
Bu sahne ayrıydı ama sanki, başka bir film izler gibi. Tadı da ayrıydı, bir şeyleri farklı işte ne bileyim anlatamadım.
Takıldığım yer orası değil ama :)

Bakın ne diyorlar birbirlerine:
-ne görüyorsun?
-hayatımın geri kalanını...

mümkün müdür böylesi?
:)


28 Ocak 2011 Cuma

ÜLKEMİN "GERÇEK" OSMANLARINA

Duygusalız biz millet olarak. Epey hem de. Ama nedense kurgulanmış olanlara karşı bir hassasiyetimiz var, Gerçeklere karşı değil. Gerçekleri yadsıyarak kaçma yoluna gidiyor da olabiliriz bilmiyorum, psikolojik açıklamasını yapmaya ehil değilim henüz.


Neden böyle bir giriş yaptım peki... Şöyle ki:


Yazmayan kalmadı bu dizi hakkında, ama beni zerre kadar ilgilendirmiyor herkesin yazıp çizdiği. Benim derdim başka çünkü. Salı günleri milletçe oturup, işimizi gücümüzü bırakıp Osman' a ağlıyoruz biz. Yine şiddeti gördü, yine üzüldü, yok etkileniyor, yok n'olcak bu çocuğun hali, böyle baba mı olur...


Lütfen biraz gerçeğe dönün, lütfen. Evet insan etkileniyor. Duygusuz falan değilim, üzülür herkes elbet. Dizinin yapımcıları, yazarı çizeri her neyse, baktılar birkaç bölüm millet çok etkilendi, şiddetin ağlak sahnenin dibine vuralım dediler. Milleti duygusal olarak sömürüp duruyorlar. Benim -neredeyse çevremdeki herkes- güzel insanlarım da bunu yutup ağlayıp sızlanıp, bi sonraki haftayı iple çekiyor. o kadar abartıyorlar ki, ellerinde olsa, Osman'a evlerini açacaklar.

Merhamet iyidir, insanlığınızın parmak izidir. Ama sizler Osman’a ağladığınız, onu düşündüğünüz kadar etrafınızdaki Osmanları görseniz?

Benim ülkemde ailesinden şiddet gören, istismara uğrayan, tacize tecavüze maruz kalmış onlarca Osman var. 

Benim ülkemde esirgeme yurtlarında binlerce kimsesiz çocuk, binlerce "sokak çocuğu",  lösemi hastası olan sayısız yavru, serebral palsi(beyin felci) yüzünden tekerlekli sandalyeye mahkum olan çocukluk nedir bilemeyen "çocuklar" var. Adını dahi duymadığımız hastalıklarla boğuşan, imkansızlık yüzünden de akıbetleri zamana bırakılmış binlerce bebeğimiz var.

Hanginiz çocuk esirgeme yurdunda kalan bir çocuğu görmeye gittiniz şimdiye kadar? 

Hanginiz mendil satmaya çalışan bir çocuğun elinden tutup kenara çekip konuştu, neden bu haldesin diye?

Hanginiz KORUDER'i biliyor?

Hanginiz LÖSEV için bağış yaptınız?

Hanginiz SERÇEVden(serebral palsili çocuklar derneği) haberdarsınız, ya da daha doğrusu beyin felcinden haberiniz var?

Hanginiz acaba bir şeyler yapabilir miyim bu yavrular için dediniz?

Demediniz, demedik.

Biz ancak Osman'a ağlar, haftaya ne olacak diye internetten fragman bakarız. 

Kurguya ağlamayı bırakıp gerçekleri görelim n'olur, görmezden gelmeyi sürdürdükçe, onları bu hale getirenlerin arasında oluruz sadece. 

22 Ocak 2011 Cumartesi

"KADERİNİ ŞEKİLLENDİRMENİN, KADERİN OLDUĞUNU DÜŞÜN"


Şu aralar duyduğum en güzel söz sanırım. Yok düzeltiyorum, mantığını kabul ettiğim, inandığım demeliyim. Kolay kolay inanmıyorum artık bir şeylere. Her şey için hayır hiç de bilelerim, yok sanmıyorumlarım, amalarım var çokça. 

Sözlerin sahibi, My Sassy Girl'deki mavi gözlü amcam.(Senaristi değil, söyleyeni tanırım :) ) Kendisi tam da yukarıda. 

Öyle çok güldüm ki filmi izlerken. Tanıyanlar a ahh Dilara ağlamadan film izlemiş ilk kez diyecekler, şaşırtmayacağım sizi. Tabi ki ağladım, ayıp ediyorsunuz. :)
Bir arkadaşım zamanında bunu izle, bunu da, bunu da diye bi sürü film ismi saymıştı çok önce. Hırçın Sevgilim de işte bunlardan biriydi. Kitap okumayı tercih ettiğim için sürekli, erteleye erteleye ancak izleyebildim. İyi ki izlemişim ama...

Bazı şeyler için dövünüp duruyoruz ya, "olmadı işte, yine olmadı, olmayacak da..." vs. diye. Bu ara öyle bir şey için defalarca kez tekrarlamıştım ki aynı cümleleri, mavi amca imdadıma yetişti. 
"Kaderini şekillendirmenin, kaderin olduğunu düşün." dedi.
Bana dedi vallahi, Jordan( Elisha Cuthbert)' a falan değil.

O an, rahatladım ben. Bazen omuzlarınıza fazlaca bindiyse yükler, kaderci olmak daha iyi hissettirecektir size, tamam. Ama yine de dozunda olandan bahsediyorum, buradaki gibi mantıklı olanından. Şu boyutta olanından yani, her şeyi kader diye etiketleyip, öğrenilmiş çaresizlik yaşamanın anlamı yok değil mi? Bazı şeyler elimizde bizim. Kalıyorum demesini beklemek yerine, gitme demeyi öğrendiğimizde şekillenecektir belki hayatımız. Bir denemek lazım. 

Bu da filmden;

bu kadın güzel, fazla güzel.



Bu arada, Jordan'ın buz pistinde, yere sigarasını fırlatan adama(adam mı cidden!?) saldırışı bana birini hatırlattı :))) Belki o yüzden sevmişimdir :)

Düzeltme : Sevgili Y.E.B 2001 Kore yapımı olanının daha güzel olduğunu söyledi, izlemek isteyene .





11 Ocak 2011 Salı

ŞİMDİ VE BURADA


En son girdiğiniz bir dersi ya da katıldığınız bir toplantıyı düşünün. Belki zamanınızı, geçen hafta ne yaptığınızı düşünerek ya da can sıkıcı bir olayı kafanızda yeniden yaşayarak geçirdiniz. Belki de birisine söylemek isteyip de söyleyemediğiniz şeyleri, kendi kendinize tekrar söylediniz ya da bu haftayı bir an önce atlatmayı dilediniz. İnsancıl psikologlara göre aslında 10 dakikanızı boşa harcadınız. Yaşamın size verdiği 10 dakikayı dolu dolu yaşamakta başarısız oldunuz. Temiz havayı içinize doldurup masmavi gökyüzünün değerini anlayabilir ya da başka insanları gözlemleyip onlarla konuşarak yeni bir şeyler öğrenebilirdiniz.

İnsancıl bakış açısına göre, yaşamlarınızı olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmedikçe, asla potansiyelini tam kullanan kişiler olamayız. Geçmiş ya da gelecek üzerine düşünmek yararlı olabilir, ancak insanların çoğu zaten yaşanmış ya da henüz yaşanmamış olaylar üzerinde düşünerek çok fazla zaman kaybeder. Bu etkinliklere harcanan zaman, kayıp zamandır, çünkü hayatı dolu dolu yaşamanın tek yolu ŞİMDİ VE BURADAdır.

Sık duyduğumuz “bugün geriye kalan hayatınızın ilk günüdür” cümlesi, insancıl psikologların görüşünü yansıtır. İnsancıl görüş, insanların geçmişlerinin esiri olmaması gerektiğini savunur. Geçmiş deneyimlerimiz, kişiliğimizi ve davranışlarımızı mutlaka etkiler. Ancak bu deneyimlerin, olabileceğimiz şeyleri etkilemesine izin vermemeliyiz. İnsanların geçmişte yaşananlardan dolayı utangaç ya da edilgen olmasına gerek yoktur. Sadece yapacak başka bir şeyiniz olmadığı için, mutsuz bir ilişkiyi sürdürmek zorunda değilsiniz. Geçmişiniz sizi bugün olduğunuz noktaya sürüklemiş olabilir; ama hep bu noktada kalmak zorunda değilsiniz.

***J. Burger'in KİŞİLİK kitabından alınmıştır...

4 Ocak 2011 Salı

SAİT FAİK, SEVGİLİYE MEKTUP'TAN

"ASALET İNSANLARDAN ÇOKTAN KALKTI. AMA O KELİME NE TÜCCAR EVLERİNE, NE KASAP KARILARINA, NE LOKANTACI SURATLARINA, NE DE BÜYÜK APARTMANLARA, NE BÜYÜK OROSPULARA, BÜYÜK İNSANLARA GEÇTİ. ASALET, ÜMİTLERİMİZE, HÜZÜNLERİMİZE, HEM DE FAKİR İNSANLARIN ÜMİTLERİNE, FACİALARINA GELİP KONDU. ONU NE OKUMUŞLARIN KİTABINDA VE SURATINDA, NE ZENGİNLERİN EVLERİNDE VE EŞYALARINDA BULACAKSINIZ. BAŞKA YERLERDEDİR...."