29 Ekim 2011 Cumartesi

Taare Zameen Par - Dünyadaki Minik Yıldızlar


"Çocuk" benim en hassas olduğum konudur. Her minik kalp benim içimde sanki, öyle çok seviyorum yani...

Anlatamam ki neler hissettim bu filmi izlerken... Onların o güzel kalpleri, hayalleri, koşulsuz sevişleri, bakışları, bağlılıkları, kaygısız duruşlarının altındaki kocaman kaygıları hem mutlu eder hem ağlatır beni. Dünyadaki en saf en masum şeyler... Hiç kıyamıyorum onlara hiç... İzleyin bu filmi, çok ağlayacaksınız, çok derinden hissedeceksiniz Ishaan'ın dünyasını. Keşke Nikumbh gibi olsa tüm öğretmenler diyeceksiniz...

Bırakın dünyayı kurtaran Amerikalı temalı filmleri... Bakın bakalım bir insan bir insanın hayatına nasıl dokunur, onu nasıl güzelleştirir görün...

Not, Nikumbh'un kalbi, ideal eş adayının kalbidir.

Daha önemli not, Güzel günler geçirmiyoruz, ama arkası hiç bitmeyecek güzel günlerin geleceğine olan umudum sonsuz.

18 Ekim 2011 Salı

Baldassare'nin Yolculuğu'ndan



" 'Bunca açık bir işareti görmemek için kör olmak gerekir! ' 
Bir işaret. Ne çok duydum bu sözcüğü; bir de 'belirti' sözcüğünü. Her şey bir işaret, bir belirtidir bekleyen kişi için, hayal etmeye yorumlamaya, uygunluklar, yakınlıklar hayal etmeye hazır kişi için. Dünya bu yorulmak bilmez işaret gözcüleriyle dolu..." *
(* Amin Maalouf- Yüzüncü Ad Baldassare'nin Yolculuğu'ndan.)

Ben ne zaman yorulurum, ne zaman emekli olurum işaret gözcülüğünden hiç bilmiyorum. Ama umut garip bir şey. İnsana bir sonraki adım için güç veren o değil mi? Bırakırsam gözlemeyi, umudum da bitmez mi? Hevesim, azmim, sonrakiler için gücüm tükenmez mi?
Ben yine vazgeçmem işaretlerden, onları aramaktan, beklemekten. İçimi ısıtır onlar benim her daim. Arada bir perde indirseler de kalbime, gülen yüzüme, ben yine de severim onları. 
Zaten sevmekten de vazgeçmedim ben hiç.
Umut, benim dindiremediğim yaz'ım.

not, fotoğraf İlker Özcivan'a ait.

13 Ekim 2011 Perşembe

Buralarda olsalardı Ahmed Arif mi, Nazım Hikmet mi ölürdü kahrından?

Çok iyi bilmek, tüm şiirlerini ezberlemek, dize dize aklında tutmak zorunda değil kimse. Ancak bir "Türkçe öğretmeni", kimse kusura bakmasın ama, bal gibi de Ahmed Arif ve Nazım Hikmet'i birbirinden ayırmak zorunda.
Durup dururken yazmıyorum canım bunları, var tabi olan bir şey. 


Dün kim milyoner olmak ister'i izliyordum. Kafamı dağlara taşlara vurmak istedim. İzleyenler varsa bilirler, yoksa anlatayım. Sorular arasında "sesli" olanı da var. Arkadan ya bir marş veriliyor, ya bir beste vs. her neyse kime ait olduğu soruluyor falan. Dün bir beyefendi yarışmacıydı. Ve soru, "kendi sesinden dinlediğiniz şiir hangi şaire aittir" idi. Ama kendisi bilemeyince, Türkçe öğretmeni olan bir arkadaşını aradı telefon jokeriyle. "Adama baaak ne şanslıı" demiştim, aradığı kişinin mesleğini duyunca. Nereden bileyim gelecek cevabı...
Şiir şöyle başlıyor:


HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM


"Seni, anlatabilmek seni
iyi çocuklara, kahramanlara
seni, anlatabilmek seni
namussuza, halden bilmeze
kahpe yalana.
...
Yokluğun cehennemin öbür adıdır,
Üşüyorum kapama gözlerini..."


Telefondaki saygıdeğer Türkçe öğretmenimiz, dinledi dinledi ve "Nazım Hikmet" dedi. Benim öldüğüm andır o an. Ne bileyim, şiirin başında ismi söylenmeseydi, koskoca bir "hasretinden prangalar eskittim" demeseydi Arif, belki derdim bilememiştir, heyecandandır. Ama yok yok bu da olmuyor, bence bir özür konusu olamaz bu. Yahu biz, lisedeyken büyük şairlerin şiirlerini öğrenirdik. Hep bahsettiğim Raşit hocamız şansımıza bir dize çektirirdi elindeki kağıtlar arasından, hangi şiire ve şaire ait olduğunu söylerdik biz de. Koskoca bir Türkçe Öğretmenliği bölümü okunur, bitirilir ve Hasretinden Prangalar Eskittim nasıl bilinmez gerçekten merak ediyorum.


"İçmek, gözlerinde içmek ayışığını
Varmak, gözlerinde varmak can tılsımına
Gözlerin hani?"


diyerek "Unutamadığım" 'ı yazandır Arif. Hasretinden Prangalar Eskittim'i yazandır.


Sevgilisine, "kaburgamın altın parçası" diyebilen bir yürektir Ahmed Arif'teki. Bilmek gerek, tanımak gerek. 
"Suskun" şiirinde geçer bu dize. Ve ben çok severim. Fikret Kızılok'u da çok çok sevdiğimden, bu şiiri daha bir seviyorum. Çünkü şiirin şu kısmı, Kızılok'un sesiyle daha bir canlanmıştır :


"Rüya bütün çektiğimiz
Rüya kahrım rüya zindan
Nasıl da yılları buldu
Bir mısra boyu maceram...
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi
Bilmezler nasıl sevdik
İki yitik hasret
İki parça can..."


Nazım Hikmet'e mi ayıp oldu, Ahmed Arif'e mi bilemedim. Aa, ama pardon. Biz onlara çok daha büyük ayıplar ettik zaten. Bunlar ne ki, değil mi...


Dinlemek isteyen olursa diye: Fikret Kızılok - İki Parça Can


Not, sabah erkenden evden çıkıp akşam 11 gibi evde olabildiğim için canım çıkmış oluyor tahmin edersiniz. Hiç bir yere vakit ayıramıyorum. Merak eden, soran herkese teşekkür ederim. Daha sık vakit bulmaya çalışacağım.



4 Ekim 2011 Salı

1 Ekim 2011 Cumartesi

güzel cumartesi "2" :)

Az önce, kocaman bir omlet yaptım ve yedim afiyetle. Evet bu saatte. Pişman mıyım, asla! Çok mutluyum bir kere.


Yine az önce, saat itibariyle bugün, Yekta Kopan'ın konukları arasında Gece'nin, Cem Yılmaz'ın, ve de Cansel Elçin'in olacağını öğrendim. E, şahane! 


Yarın iyi izleyin programı, Gece birden çok şarkı söyleyecek olursa, ikincisi benim için gelsin, şarkılardan fal tutmayı ne de çok severim :)


Ve yine yine az önce, sabah çok erken uyanmam gerektiğini hatırladım. Artık uyumalıyım.


Çok güzel bir gün olsun bu Cumartesi de. 

Not da yazarım;
Tabi ki mahsuru yok. Çok da güzel sır saklarım :) Zaten ben öyle bir şeyi hiç okumadım :)

***Şarkımı dinledim tam da şurada, siz de dinleyin. Bana bir şarkı söyle, yolumuz uzun.