30 Aralık 2011 Cuma

"başa" gelmiş "son" yazı

Kelebek şeklinde bir uçurtma olmamaya karar verdim. Malum ömrü kısa bunun da. Akıl edememiştim ki ben o an. Güzel gelmişti. Artık fil şeklinde bir uçurtma olacağım olursam :) Dip değil baş not.

Bir uçtum, bir kondum derken bitti mi bir yıl? Blogzadem bir yaşına girdi mi, girdi. İşe yaradı mı? Bilmem, henüz o konuda kendimle uzlaşamadım. Yalnız, bildiklerim şunlar:

Mutlu oldum ben bu yıl. 
Azmi öğrendim. Diş sıkmayı, canını dişine takmayı öğrendim. 
Gücüm tükense de her defasında, umudumu her şeyden daha çokça tutabilmeyi başardım. 
Mutlu etmeyi öğrendim. Birini güldürebilmenin, birine yardım edebilmenin insana nasıl huzur verdiğini tekrar tekrar görebildim, şükür.
Serdeki Çerkesliğin ve neticesindeki inatçılığın çok işe yaradığını öğrendim.
Bir Deniz'in insanın hayatının en güzel işini yapmasını sağlayabileceğini, gözünüzü kapatıp ona herkesten daha çok güvenebileceğinizi öğrendim. Hayatımdaki en büyük şansım, diyebildim.
Özlemekten yorulsam da, ömrümce özlemekle yükümlü olduğumu öğrendim. Özleyebileceğim insanlar/şeyler olduğu için dua etmeyi öğrendim.
Kayıp giden bir 46 güne rağmen, hayatıma kattığı tüm insanlarla, getirdiği, götürdüğü, gösterip hemen geri aldığı tüm güzellikleriyle, her şeyiyle sevdim ben bu yılı. Güzel bir yıl olsun bu yıl demiştim. Oldu. Daha güzeli olsun, bu dilek de zor değil bence. 


24 Aralık 2011 Cumartesi

ADSIZ ALKOLİKLER, KOCAMAN KALPLER, KOCAMAN MUTLULUKLAR!

Eveet, hepsi bir arada bu kez. Nazar değmesin değil mi ama:) Dünden beri güzel şeyler oluyor hayatımda. Ne güzel insanlar tanıyorum, sevdiklerimden ne güzel haberler alıyorum... Öyle haberler ki, hediye gibi, su gibi!


Adsız Alkolikler grupları ile iletişim için:
Ankara:kizilay.aa@gmail.com
Ankara tel:  0 312 230 03 40 
                   0 532 781 48 85 
Konya tel:   0 532 797 55 79 
Düne dönelim. Bir panel düzenledik iki arkadaşımla birlikte. Eğer psikolojik danışmaya merakı olanlar varsa, bu tür kitaplar okuyanlar varsa duymuşlardır. Adsız Alkolikler ismi, sık sık geçer bizim kitaplarımızda. Adsız Alkolikler, kendine yardım gruplarıdır. Alkol yaşantısı geçirmiş kişilerden oluşur, destekle, birbirlerinden aldıkları güçle mükemmel işlere imza atarlar kendi hayatları adına, sevdikleri adına. Panelimizin adı "ALKOL PROBLEMSE, ÇARE VAR" idi. Gazi Üniversitesi'nden Prof.Dr. Zehra ARIKAN hocamızın önderliğinde, alkol yaşantısı geçirmiş kişiler ve onların yakınlarından oluşan bir grup konuşmacının katılımıyla çok güzel bir deneyim yaşadık biz dün. Bir insanın yaşantılarını paylaşması kolay değildir. Hem de onca kişinin önünde hiç değildir. Ama o insanlar o kadar şahane insanlar, öyle güçlüler, öyle mükemmel iradeleri var, öyle içtenler ki. Bizim için yaptılar bunu. Hepsine tek tek sarılmak istedim. İyi ki tanıdım onları, iyi ki geldiler. Keşke daha çok şey yapabilseydim onlar için, umarım başka sefere! Onlardaki iradenin, gücün, inancın onda biri hepimizde olsa, dünya şahane olur haberiniz var mı? Bu yıl yaptığım, vesile olduğum en güzel işlerdendi. O yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum.


Bugüne dönelim. Uzun zamandır açmadığım bilgisayarımı alıyorum kucağıma, bir de bakıyorum ki benim blogda bir çok kez andığım bal (birisi sadece bu) benim için neler neler yazmış! Ah benim canım, bal peteğim. Ne çok severim, seninle ilgili olan her güzellik beni ne kadar mutlu eder bilsen! Okuyunuz efendim bu blogu. :)


Bugün başka başka şeyler de oldu. Türk Dil Kurumu'na "şey" kelimesini hayatımıza kattığı için sonsuz teşekkürler! :) Kurtarıcım oldu bu yazıda. Ve ben kelebek oldum bugün. Uçurtma oldum. Rengarenk oldum! Nazarsız, mutlu günlere, mutlu senelere! 


:)

15 Aralık 2011 Perşembe

Janset'e yazı "Gerçekler" :)

Bu yazım da Janset'e olsun. Çok olmuş rica edeli, sınavlardan ve hastalıktan başımı kaldıramadığım için ancak bu gün görebildim. Özür mahiyetinde yani :)

Hayatımdaki yedi gerçeği merakla bekliyormuş. O üç harfli kelimeyi sevmiyorum ben Jano, kullanmayacağım izninle :) Düşündüm düşündüm, yazıp bitirdikten sonra aklıma onlarcasının geleceğinden eminim. Ama sanırım artık başlamalıyım.

-Hayatımın en büyük gerçekleri iki cücüğüm biliyorsunuz. Her zamanki ağlak ben, onlar söz konusu olduğunda iki katı ağlak oluyor. Mesela Dacia Duster görüp ağladınız mı siz hiç :)) Ben yaptım, başardım. Niye? Çünkü Duster, bana Buster'ı hatırlattı. Buster, Çağla'nın en sevdiği çizgi filmdeki bir "tavşan". Yaa, bendeki aşk böyle bir şey işte. 

-Evet kocaman oldum, ama hala gök gürültüsünden deliler gibi korkuyorum. Uyuyorsam uyanır, duvar dibine yapışır, yorganı üstüme çeker, etrafı izlerim ses bitene kadar. Ve annemle babam hala gök gürlediğinde, iyi miyim diye bakmak için odaya yanıma geliyorlar. Annemin başka bir evden telefon ettiğini bilirim ben. O kadar yani.

-Balıktan tiksiniyorum. Onlar sadece akvaryumda güzeller, öylece kalsınlar. Bir evde balık piştiyse ben bir ay söylenirim. O yüzden bizimkiler çok sevmelerine rağmen evde çok nadir balık yiyebiliyorlar örneğin. İğrenç ötesi bir koku. Yemediğim, seçtiğim tek yemek.

-Bunu bas bas bağırmanın ayıp ya da günah bir tarafı yoktur değil mi? En çok istediğim şey hayatta, anne olmak. Hatta yakın arkadaşlarım kariyerini bırakırsın sen diye korkuyoruz derler hep ( bal selamlar :)) ). Prof olmak mı anne olmak mı istersin, ikisinden birini seçmen gerek derlerse ilkini seçecek çok insan var eminim. Ben tereddüt etmeden anneliği seçerim.

-Bir insanda ilk dikkat ettiğim şey onun ses tonu ve diksiyonudur. "insanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanırlar" demişler. Ben onları diksiyonlarıyla karşılıyorum, çok üzgünüm. 

-Yeni tanıştığım herhangi bir kişinin şeceresini dökecek kadar çok bilgiye çok kısa bir sürede ulaşabiliyorum. Vallahi kendim yapıyorum bunu. Hakkında çok az şey bilmem yeterli. O yüzden hakkınızda bir şey bilmediğimi düşünmeyin. Bir de o kişilerle ilgili çok güzel senaryo yazarım, kesin şöyle şöyledir de ondan böyle olmuştur diye ve genelde hiç yanılmam.

-Çok çabuk affederim, unuturum, insanlığın verilmeyen merhameti bende sanırım. Ama katlanamadığım şeydir sadakatsizlik. Hayattaki en büyük onursuzluk, pişkinliktir. Bu kadar söyleyeyim, siz anlayın.

-Sekiz oldu; ama bu benim yazım, olsun o kadar özgürlük :) Kokularla, şarkılarla hatırlarım bir çok şeyi. Hafızama öyle kazınır olaylar, insanlar. Ne var bunda demeyin, normal dışı bir vaziyette bende. Örneğin bir insanı düşünürken onun şarkısı dönüp durur zihnimde.

Ben bu yazının 1.2.3......şeklinde uzayıp giden versiyonlarını yazmak istiyorum, şu anda fark ettim. Umarın istediğin şey budur, doğru anlayabilmişimdir Jansetcim. 

5 Aralık 2011 Pazartesi

BOYA KALEMLERİM YOK, AMA CHAGALL VAR ELİMİZDE?



"Bütün fırtınalar yıkım getirir ama yağmurla birlikte hem tarlalar sulanır hem de gökyüzünden bilgelik yağar. 
Bütün fırtınalar gelir geçer. Ne kadar şiddetliyse o kadar kısa sürer.
Tanrı'ya çok şükür, fırtınaları atlatmayı öğrendim."

Liliana/Portobello Cadısı'ndan.

Her şey yolunda nihayet, yolunda olmayan bir şey de yokmuş zaten.
Aslında Çağla'ya vermemiş olsaydım boya kalemlerimin tümünü, Chagall da kimmiş(!), ben çizerdim size resim :) Hem de böyle bolca uçanlı kaçanlı danslı müzikli falan çizerdim. Şahane de olurdu. İdare edin şimdilik bununla. Ben de boya kalemlerimsiz, sınav kalemlerimle bir vize haftasına gireyim. Belki dönüşte müthiş bir yetenekle donanır gelirim resim konusunda. 
Belli mi olur. Bir umut! :)